Merkantilizm
Ekonomik olayların bir bütün olarak bir biriyle ilişkili ve tutarlı olarak ele alınması
merkantilizmle başlamıştır. Merkantilizm “arz yönüne ağırlık veren” bir iktisat teorisi
idi(SAVAŞ, 1986:5).
İktisadın bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasında merkantilizmin önemli katkıları
olmuştur. Merkantilizmle birlikte iktisadi olaylarla ilgili yeni düşünceler geliştirilmiş, para,
faiz, dış ticaret, devletin iktisadi faaliyetlere müdahalesi, korumacılıkla ilgili yeni görüşler
ileri sürülmüştür.
Merkantilizm geleneksel olarak ele alındığında Avrupa iktisadi düşüncesinde 1500-
1800’lü yılları içine alır. Orta Çağı takip eden ve yaklaşık 300 yıl süren bu dönemde Orta
Çağın temel özelliklerini yansıtan “doğal” ekonomi anlayışı, feodalizm ve skolastizmi
tümüyle ortadan kalkmamış ve dönemin sonuna kadar bazı ülkelerde az, bazı ülkelerde
çok, etkisini göstermeye devam etmiştir.
Merkantilistler, Orta Çağ düşüncesini reddedip onun yerine daha akılcı (rasyonel)
ilkeler oluşturmaya yönelmişlerdir. Bu yönleri nedeniyle sonradan ortaya çıkacak ve
gerçek politik ekonominin kurucusu sayılan Fizyokratların öncüleri olarak kabul edilirler.
Bu döneme merkantilzm (mercantilism) ismini veren Adam Smith’tir. Ulusların Zenginliği
adlı ünlü eserinde bu dönem düşüncesini eleştirirken kullandığı bu sözcük sonradan bu
dönemin resmi adı olmuştur.
Merkantilizmin esası devlet idaresine dayanır ve ekonomi politikası hem ekonominin
ve hem de devletin birlikte büyümesini ve güçlenmesini sağlayacak temel bir araç olarak
görülmüştür. Bu dönemde güçlü olmanın kriterlerinden bir tanesi de hazinenin büyümesi
idi ve bunun için de dış ticaret dengesinin pozitif olması, yani ithalattan çok ihracat
yapılması gerektiği için hükümdar ile tacirler arasında bir çıkar birliği olmuştur (Savaş:,
1997:138).
Fransız Merkantilizmi Colbertism, Alman Merkantilizmi ise Kameralizm olarak
adlandırılmaktadır. Fransız Merkantilizmi İngiliz merkantilistlerin aksine işadamı değil,
resmi devlet görevlileri idi. Fransız merkantilizminin colbertism olarak adlandırılması da
Fransız merkantilist düşüncesinin dönemin maliye Bakanı Jean Baptise Colbert tarafından
devletin resmi politikası olarak benimsenmiş olmasından dolayıdır.
Fransız merkantilizmi İngiliz merkantilizminin aksine devlet müdahaleleriyle
yönlendiriliyordu. Bir başka deyişle İngiliz merkantilizmi büyük bir hızla devlet
müdahalelerinden kurtulmaya yönelmişken Fransız merkantilizminde bu müdahaleler
kurumsal hale getirilmiştir (Savaş, 1997:160-161).
Alman merkantilistler (kameralistler) de İngiliz ve Fransızlar gibi devletin ekonomiye
geniş bir şekilde müdahale etmesini, gümrük tarifelerinin ve vergilerin yoğun biçimde
kullanılmasını altın ve gümüşün yurt içinde geniş oranda biriktirmek suretiyle ulusal
zenginliğin artırılmasını istemişlerdir. Merkantilistlerin temel konusu dış ticaret olduğu
halde, Alman Kameralistleri bir-iki istisna dışında dış ekonomik ilişkiler, ticaret ve
ödemeler dengesi gibi sorunlarla çok az ilgilenmişler, ağırlığı yurt içi tarım ve sanayi
faaliyetlerine vermişlerdir (Savaş, 1997:163-164).
Merkantilizm daha çok pratik ekonomi politikalarına önem veren bir doktrin olmuştur.
Etkili olduğu dönem içerisinde Avrupa’da büyük zenginliklerin oluşumuna sebep
olmuştur. Denilebilir ki merkantilizm, feodalizm ve kapitalizm arasında bir ara aşamadır.
Merkantilist doktrin üç temel faktöre dayalı olarak açıklanabilir: Bunlardan birincisi;
milli ve güçlü devlet ilkesidir. İkincisi kazanç tutkusu ve kıymetli madenlere sahip olma
tutkusudur. Üçüncüsü ise dış ticaretin gerekliliğidir. Ancak bu üç ilke birbirinden bağımsız
değil, tam aksine birbirine bağlı olarak dikkate alınması gereken ilkelerdir. Bunun için
kuvvetli bir ordu ve donanmaya güçlü ve büyük bir ticaret filosuna da ihtiyaç vardı. Bunu
başarabilen ülkeler daha çok koloniye sahip olabilecek deniz ticaret yollarını ellerinde
tutabilecek ve rakiplerine karşı üstünlük sağlayabilecektir (Tekelioğlu, 1993:18).