İktisat Tarihi

Neo-Klasik Teori

19. yüzyıl ortalarına gelinceye kadar Klasik Teori çeşitli eleştirilere rağmen egemen
iktisadi düşünce olarak varlığını sürdürmeyi başarabilmiştir. Ancak bu tarihlerden sonra
Klasik Teoriye bazı eleştiriler getirilmiştir. Bu eleştiriler daha çok uygulamada ortaya
çıkan fakat teoride öngörülen görüşlerden farklı sonuçlarla ortaya konmuştur. Mesela
Malthus’un nüfus teorisi böyledir. 1850 ve 1860’lı yıllar hem nüfusun hızla arttığı ve hem
de tarım üretiminin önemli ölçüde iyileştiği bir dönem oldu. Bu durum Malthus’un nüfus
teorisine duyulan güveni hemen tümüyle yok etti. Hızlı nüfus artışıyla birlikte işçi sınıfının
yaşam standardında meydana gelen yükselme Malthus’un teorisine olan güveni ortadan
kaldırmıştır.
Bunların dışında bu yıllarda hız kazanan sanayileşme ve kentleşme, beraberinde pek
çok sosyal problemi de getirmiştir. Uzun çalışma saatleri, sağlığa zararlı çalışma koşulları,
çocuk ve kadın işçilerin çalıştırılması, sendikaların kurulup gelişmeye başlaması,
toplumsal sağlık problemlerinin ön plana çıkması ve bütün bu sorunların bir sonucu olarak
devletin gittikçe daha fazla ekonomiye müdahale etmesi gibi problemler klasik teorinin
temel taşını oluşturan laissez faire ilkesine istisnalar getirmeye başlamıştır (Savaş, 1997:
514).
Bu dönemde Klasik Teoriye çok sayıda eleştiri getirilmiştir. Ancak bunlardan hiçbirisi
Alfred Marslall’ınki gibi olmamıştır. Çünkü diğer iktisatçıların eleştirileri kişisel ve kısmi
olmaktan ileri gidemezken Marshall, (1842-1924) Neo-Klasik İktisadı kurmuştur. Marshall
iktisadın tanımı ile başlamıştır: “Politik ekonomi veya iktisat, insanın günlük işi içinde
incelenmesidir. İktisat refahın maddi gereksinmelerine ulaşmak ve onları kullanmak ile
sıkı sıkıya ilgili bazı bireysel ve toplumsal hareketleri inceler” diyerek iktisat ilmini “insan
davranışları ilmi” olarak ele alır. Marshall Klasik iktisatçıların aksine iktisadı politikadan
bağımsız olarak ele almıştır. Klasik iktisatçıların çoğu iktisat ile politikanın birbiriyle sıkı
ilişki içinde olduğunu düşünüyor ve bu nedenle politik ekonomi (political economy) adını
daha uygun buluyorlardı. Marshall ise ilk defa iktisat (economics) kelimesini kitabının
isminde kullanmış bir iktisatçıdır. Öte yandan bu tanım iktisadın konusunu çok geniş ve
esnek bir biçimde belirlemiştir. Marshall’ın böyle geniş ve esnek bir alan belirlemedeki
esas amacı iktisat ile diğer sosyal bilimler arasına katı ve kesin sınırlar koymama isteği idi(Savaş, 1997:583-584).
Marshall’ın üzerinde önemle durduğu konulardan biri de ekonomik analizde zamanın
oynadığı roldür. Ona göre zaman, ekonomik olayların analizini önemli ölçüde güçleştiren
bir faktördür. Bu gerçeği; İlkeler (Principles) kitabında “hemen her ekonomik problemin
temel güçlüğü, zamandan kaynaklanır” diye belirleyen Marshall, iktisat ilmine en büyük
katkılarından birini ekonomik analize zaman boyutunu getirerek kazandırmıştır.
Marshall, zamanla ilgili İlkeler’inde olarak aşağıdaki görüşleri ortaya koymuştur:
“Zaman unsuru ekonomik araştırmalarda karşılaşılan güçlüklerin başlıca sebebidir ve
kişinin sınırlı güçleriyle adım adım ilerlemesini zorunlu kılar. Bunun için de karmaşık bir
problemin parçalara bölünmesi ve her defasında bir parçasının incelenmesi ve sonunda bu
kısmi çözümlerin birleştirilerek temel sorunun az veya çok bir çözümüne ulaşılması
gerekir.” (Savaş, 1997:589).
Marshall’a göre zaman boyutu özellikle üretim ve arz miktarı yönünden büyük önem
taşır. Marshall bu açıdan dört önemli zaman dilimini birbirinden ayırmıştır. Bunlar piyasa dönemi (market period), kısa dönem (short run), uzun dönem (long run), ve çok uzun
dönem (secular period)dur. Bu dört ayrı dönem içinde üretimin dolayısıyla arzın tabi
olduğu koşulları Marshall ayrıntılı bir biçimde incelemiştir. Piyasa dönemi Marshall’dan
günümüze kadar gelen tanımıyla üretimin yapılmış ve malların piyasaya mevcut
miktarlarıyla gelmiş olduğu hali yansıtır. Bu dönemde söz konusu malın miktarı da ya
satarak ya da imha ederek azaltılabilir. Kısa dönemde ise bir malın arzı üretim için gerekli
faktörlerden bazılarının miktarını artırmak suretiyle çoğaltılabilir. Uzun dönemde ise mal
arzı üretim faktörlerinin tümünü artırmak suretiyle çoğaltılabilir (Savaş, 1997: 599).
Neo Klasik Teori çeşitli katkılarla Keynezyen Devrime kadar devam etmiştir.
Bunlardan en önemlisi Jon Neville Keynes ve Lionel Robbins’tir.
Neo Klasik iktisadın en belirgin özelliği, mallar, hizmetler ve üretim faktörleri
yönüyle piyasa içerisindeki fiyatların oluşum ve işleyişinin yeni bir yaklaşımla
açıklamasıdır. Bu yaklaşımlar piyasa ekonomisine duyulan inancı devam ettirmekle
birlikte bazı konularda ondan ayrılıyordu. Neo klasik iktisat klasik iktisadın bazı
açmazlarından bir çıkış yolunu temsil etmiştir. Neo klasik iktisat daha çok marjinal fayda
üzerinde durmuştur. Onlara göre fayda, kişilerin mallar, hizmetler ve üretim faktörleri
birimlerine atfettikleri önem ve değerdir. Malın son biriminin ortaya çıkardığı fayda ise
marjinal faydadır (Tekelioğlu, 1993:135).
Klasik iktisadi düşüncede piyasa ekonomisinin tek başına sosyal refahın
optimizasyonunu sağlayacağı ve bu nedenle devletin ekonomiye müdahalesine gerek
olmadığı görüşü hakimdi. Neo-klasik iktisadi düşüncede ise, piyasa ekonomisinin bazı
faktörler dolayısıyla başarısızlığa uğrayabileceği, böylece sosyal refahın optimumdan
uzaklaşabileceği görüşü savunulmuştur. Neo Klasikler klasiklerden farklı olarak devletin
ekonomiye müdahalesinin gerekli olduğunu, ancak bunun “sınırlı” olması gerektiği görüşünü savunmuşlardır (Aktan1992 b :38).