İktisat Tarihi Para, Ekonomi, Ticaret ve iktisat tarihi
Klasik sistem denildiği vakit akla ilk gelen isim Adam Smith’dir. Klasik dönem Adam Smith’in yazmış olduğu Ulusların Zenginliği adlı eser ile başlamıştır. Bu dönem tamamen serbest piyasayı ve devlet müdahalesinin en aza indirgenmesini savunmuştur. Vergi, devlet müdahelesi ve kamu yatırımı yoktur. Piyasa kendi kendine düzeni kuracak, gizli el tarafından yönetimi sağlanacaktır. Smith devletin klasik görevlerini şu şekilde dile getirmiştir: ”Savunma, adalet, bayındırlık ve kısmen eğitim hizmetleri.”
Tamamen özel sektörün hüküm sürdüğü bu sistem yeni ideolojilerin çıkmasına da sebep olmuştur. Özel sektörün acımasız tavrı, işçilerin güvencesiz çalışması, düşük ücretler, fazla çalışma saatleri gibi etkenler sosyalizmin oluşmasına önayak olmuştur.
Neo-klasik döneme geçilmeden klasik dönemin yarattığı sıkıntılar birçok soruna yol açmış ve açığını kapatacak yeni bir tane daha görüş ilerine sürülmesine sebep olmuştur: Keynesyen görüş.
Alfred Marshall’ın ileri sürdüğü bu sistem piyasanın sağlayamadığı optimum dengenin olabildiğince minimum seviyede devlet müdahalesi ile sağlanacağını savunmuştur. Yatırımı yapacak devletin daha özgür hareketini savunur ve denk bütçe değil de, yatırım için gerekli ise açık bütçe taraftarıdır. Bu dönem savunduğu düşünce sebebiyle IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların oluşmasına neden olmuştur. Bu örgütlerce planlamalar, yardımlar ve kalkınma olanakları sağlanır.
Baharat Yolu, eski çaglarda,Uzakdoğu'yu Batı'ya bağlayan ticaret yollarından biriydi. Baharat günümüzden binlerce yıl önce Doğu ülkelerinde kullanılıyordu. Orta Çağ Avrupa'sında soyluların sofralarına da girince çok önemli bir ticaret ürünü haline geldi, ama pahalı olması nedeniyle ancak varlıklı kimseler satın alabiliyordu. Aslında tarçın, kakule, zencefil ve zerdeçal satışına dayanan baharat ticaretine Çinliler Mîlat'tan önce başlatmıştı.
Nümismatik sözcüğü, para anlamına gelen Latince nümisma sözcüğünden gelmektedir. Para, madalya ve jetonların betimlenmesi ve tarihiyle uğraşan bilimdir. İlk antik para koleksiyonları, Rönesans döneminde, Roma ve Yunan tarihindeki ünlü kişilerin portrelerini araştıran hümanistler tarafından oluşturuldu. Bu koleksiyonlara zamanla eski siteler tarafından bastırılan, yorumlanması daha güç paralar da katılmaya başladı. Daha sonraları, Yeniçağ para ve madalyaları da toplandı. Tüm bu nesnelerin anlaşılması ve sınıflandırılması, nümismatik biliminin temelini oluşturur. G. Budé’nin De asse (1514) adlı yapıtından bu yana, paraları her yanıyla ele alan birçok inceleme yayımlanmıştır.
Tarihteki ilk madeni para basımının M.Ö VII. Yüzyılda Anadolu’da Lidyalı’lar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Tarihteki ilk madeni para olma özelliği taşıyan Lidya parası, darp suretiyle basılmıştır. Sabit bir alt kalıp üzerine konan madeni pula hareketli bir üst kalıp yerleştirerek, bir çekiçle vurmak suretiyle darp gerçekleştirilmiştir. Tarihteki ilk madeni para basım yerinin Anadolu olması özellikle uygarlık gelişiminin göstergesi olarak oldukça önemlidir. Anadolu bu üstünlüğünü sürekli devam ettirmiştir. Dünyanın ilk büyük darphanesi Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul Simkeşhane’de kurulmuştur.
John Maynard Keynes’in 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın yaşanmasından sonra doğan sıkıntıları gidermek için ortaya çıkardığı görüştür. Klasik sistemin eksik yanlarını kapatmayı hedeflemiştir. Saf özelleşmede piyasa dengesizliklere yol açtığı için devlet müdahalesini öngörmüş, kamu yatırımlarını desteklemiştir. Vergi artırımı ile piyasayı sıkılaştırıcı planlar ortaya atmıştır. Nitekim durumların düzelmesinde başarılı olmuştur. Keynes, ekonomide kısa dönem politikalarını savunmuştur. Bu savunusunu: ”Uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız.” sözü ile desteklemiş, görüşlerini uygulamaya koymuştur.
Fizyokrasi (Physiocracy) kelimesi, Fransızca “Phyiocrate” kelimesinden gelmiştir. Bu
kelimenin Yunanca aslından kaynaklanan anlamı “doğa yasası”dır. Fizyokratlar bir ilahi
iradenin evrensel ve aslında mükemmel olan bir “doğal düzen” ortaya koyduğu düşünceyi
benimsemişlerdir. Dünyada mevcut fiziksel düzen gibi sosyal düzen de vardır. Bu doğal
düzenin yasalarına uygunluk en yüksek mutluluğu sağlayacaktır.
Fizyokrasinin en ünlü temsilcisi ve kurucusu Francois Quesnay’dır (1694-1774).
Fizyokrasi merkantilizmin aksine Fransa’da gelişmiş bir düşüncedir. O dönemde
Colbertizmin beklenen etkiyi meydana getirememesi neticesinde Fransa’da huzursuzluklar
çıkmış ve bunu aşabilmek için fizyokrasi geliştirilmiştir.
Fizyokratlar fen bilimlerinde olduğu gibi sosyal olaylarda da bir nedensellik ilişkisi ve
düzenlilik ilkesi bulmak amacından yola çıkmışlardır. Bu dönemde iktisatla felsefe
arasında bir bağlantı kurulmuş, ve iktisat “Moral Felsefe”nin bir alt dalı olarak kabul
Türkiye ekonomi politikalarına giriş yapmadan önce Osmanlı Devleti’nin son dönemini incelemek gerekir. Osmanlı Devleti Avrupa’da yaşanan bu değişimlerin büyük ölçüde dışında yer almıştır. Avrupa’daki bu değişimler önceleri Osmanlı’yı çok etkilemedi fakat daha sonraları büyük ölçüde etkisi altına almıştır. Sebebi ise Osmanlı’nın içe dönük politikaları olmuştur. Dışa açılım kapitülasyonlar ile başlamış, alınan dış borçların ödenememesi üzerine Abdülhamit dönemi açılan Duyun-u Umumiye ile devam etmiştir.
Hatıra para basımı, tarihsel gelişim itibariyle madeni para basımından sonra başlamış, onun bir devamı olarak gelişimini sürdürmüş ve 18'inci yüzyılın sonunda nümismatik bilim dalının kurulmasıyla da bağımsız bir para alanı haline gelmiştir.
Ekonomik süreç devlet idaresine dayanır. Politika ekonomi ve devletin birlikte büyümesini amaç edinmiştir. Zenginliğin en büyük kriteri hazinenin büyük olması idi. Temel ilke dış alım az, dış satım çok üzerine kurulmuştur. Devlet ve tüccarlar kıymetli madenler üzerine kurulu bir sistemi beraberinde getirmektedir. Madenlerin azalışı yerine efektif sermayeye bırakınca bu durum, kötü para iyi parayı kovar anlayışının benimsenmesine yol açmıştır.
Merkantilist sistemdeki bu ticaret benimsenişi serbest piyasanın habercisi olma özelliğini taşımaktadır. Bunun temelleri merkantilist sisteme geçildiği ilk zamandan beri İngiltere’de atılmaktaydı. Serbest piyasa düzeni ise klasik ve neo-klasik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Avrupa’da bir hayalet hüküm sürmekteydi. Monarşinin doruklarda olduğu; kral, asiller, ruhban sınıfı, burjuva ve köylüler olmak üzere, çağına oturmuş bir sistem hüküm sürmekteydi. En alt tabakadaki köylü sınıfı emeğini karın tokluğu karşısında krallara verirdi. Kendi topraklarını yahut kralın topraklarındaki gelirle krala bahşedilirdi. Hiyerarşik düzen derebeylik sistemi ile devam ediyordu. Bu durum ticaret anlayışının yayılmasına kadar devam etmiştir ve ardında gelen merkantilist sistem feodalizmin yerini almakta gecikmemiştir.
Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını denetleyen kurumdur.
1. Dünya Savaşı ile daha büyük sıkıntıların içerisine giren Osmanlı Devleti savaşın sonunda yıkılması ve yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile yeni bir döneme başlamıştır. Bu yeni dönem savaştan çıkmanın verdiği büyük hasar ve yetersizlikler ile büyük sıkıntılardan geçmiş toparlanması kolay olmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti iktisadi planlamalara ilk olarak 17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi ile başlamıştır. Bu dönem (1923 – 1929) dışa dönük, özelleştirmeyi amaçlayan, dış yatırımı özendiren politikalar izlemiş, 1929 dünya ekonomik buhranına kadar devam etmiştir. 1929 ekonomik buhran ile ekonomik sıkıntılara giren Türkiye devletçilik politikasını benimseniş 1930 – 1939 yılları arası bu politikaya önem vermiştir.
Devletçilik politikası ile vergilerde artırmaya gidilmiş, kamu yatırımları ve devlet eliyle sanayileşme desteklenmiştir.
2. Dünya Savaşı sonrası ABD kaynaklı aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülkenin yer aldığı yardım paketidir.
Günümüzdeki Ekonomik faaliyetler üretim biçimlerinin değişmesinden ve insan ilişkilerinden dolayı daha önemli hale gelmiştir. Batı ülkelerinde Kapitalist ekonomik sistemlerin gelişmesi servetin tek elde, bazı kişilerde, toplanmasına neden olmuştur. Böyle olunca halk yığınları ekonomik bakımdan sıkıntıya düşmüş, emekleri ile geçinenler toplum içinde zorluklar çekmişlerdir. Bu nedenle Ekonomiye halkın yaşam standardını yükseltmek amacıyla yeni bir bakış açısı getirilmiş, sosyal güvenlik, gelir dağılımının iyileştirilmesi, iş güvenliğinin sağlanması, çalışanların haklarını aramalarının yasalarla sağlanması,çalışanlara yönelik dinlenme, sağlık, ve diğer yaşamın gereği olan hakların sağlanması yine yasal güvencelere bağlanmıştır. Sektör farkı gözetmeksizin çalışanlara mesleklerine ait ucuz finans sağlanması, mesleklerinde kalifiye olabilmeleri için eğitim görebilmeleri halkçılığın gereği olarak yapılan uygulamalardır.